Prostat Nedir? Prostat, erkekte yardımcı üreme organı olarak görev yapan bir salgı bezidir. Yaklaşık bir kestane büyüklüğündedir. Kalın barsağın son kısmının önünde ve mesanenin (İdrar kesesi) hemen altında yer alır. Prostat, üretra denilen ve idrarı mesaneden penis ucuna kadar taşıyan kanalın başlangıcındaki yaklaşık 3 cm.lik bölümü çepeçevre sarar. Prostat bezi, orgazm sırasında sperm ile karışan, spermin taşınmasını kolaylaştıran bir sıvı salgılar.
Benign Prostat Hiperplazisi prostat bezinde oluşan iyi huylu büyümeyi tariflemektedir. Prostatın büyümesini sağlayan en önemli iki faktör yaş ve erkeklik hormonudur. Her erkekte yaşlanmakla ve hormonların etkisi ile prostat bezinde bu iyi huylu büyüme olmaktadır. Öyle ki, bu büyümenin otopsi çalışmalarında 50’li yaşlarda %50 iken, 90’lı yaşlarda neredeyse %100’e varmakta olduğu gösterilmiştir. Çeşitli epidemiyolojik çalışmalarda da 60 yaş üstü erkeklerde %65 oranında üriner yakınmalar görülmektedir. 80 yaşına kadar her üç erkekten birisinde, BPH için cerrahi tedavinin uygulandığı bildirilmektedir. Gerçekten de prostat ameliyatı tüm dünyada katarakt operasyonundan sonra yapılan en sık ikinci ameliyattır.
Benign Prostat Hiperplazisi durumunda hastalar hekime genellikle gece idrara kalkma, ince ve kesik kesik idrar yapma, ıkınarak idrar yapma, idrarda çatallanma, idrara başlamada zorlanma, idrarda kanama, idrar yaptıktan sonra mesanede idrar kalması hissi, idrar kaçırma (tuvalete yetişememe veya sürekli damlama tarzında) ya da hiç idrar yapamama gibi yakınmalarla gelebilmektedir.
Bu durumda hekim öncelikle şikayetlerinizin şiddetini anlamaya çalışacak, bu şikayetlerin başta prostat büyümesinin yol açtığı bir tıkanıklığa bağlı olup olmadığını saptayacaktır. En önemli hususlardan birisi de ileride önemi ve nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak anlatılmış olan, aynı yaş grubunda görülen ve tamamen farklı bir hastalık olan prostat kanserinin tarama testleri yapılacaktır.
Şikayetlerinizin şiddetini derecelendirmek için hekim uluslararası kabul gören bir anket doldurulur. Fizik muayene ve makattan yapılan prostat muayenesi sonrası gerekli gördüğü durumlarda ileri tetkikler yapılarak kesin tanı konulur.
Bu tetkikler idrar tahlili, idrar kültürü, idrar akım hızının ölçülmesi ve işeme sonrası mesanede kalan idrar miktarının ölçülmesi, böbrek fonksiyonlarının (serum kreatinin ve üre düzeylerinin) tespiti, ultrasonografi (böbrek-mesane ve prostat) olabilir. Bunlar arasında idrar akım hızı ölçümü çok önemli bilgiler verebilmektedir. Gerekli olması durumunda kesin tanıyı koyabilmek için genel olarak ürodinami dediğimiz ve prostata bağlı tıkanıklığı göstermede en doğru yöntem olarak kabul edilen basınç-akım çalışmasını içeren daha ileri bir tetkik yapılabilir.
Şikayetlerin prostata bağlı tıkanıklık sonucu oluştuğunun saptanması durumunda hekim size çeşitli tedavi alternatifleri sunacaktır. Bu tedavileri genel olarak medikal (ilaç) ve cerrahi tedaviler olmak üzere gruplandırmak mümkündür.
Alfa redüktaz inhibitörleri: Bu ilaçlar prostat bezinde bulunan bir enzim üzerine etki etmektedir ve prostatta ortalama %30 oranında küçülme sağlayabilmektedirler. Ancak klinik çalışmalarda etkinliğinin hem geç olarak ortaya çıktığı, hem de başarısının (hastanın şikayetlerinda azalma ve idrar akım hızında artma) istenilen düzeyde olmadığı gösterilmiştir. 50 gramdan büyük prostatlarda kullanımının daha avantajlı olduğu bilinmektedir. Öte yandan düşük oranda da olsa impotans(iktidarsızlık) gibi yan etkileri söz konusu olmaktadır. Ayrıca ileride açıklanacak olan PSA değerinde de %50 oranında düşme yaptığından bu ilaçları kullanan hastalarda prostat kanseri erken tanısı sırasında dikkatli olunmalıdır.
Alfa reseptör blokörleri: Prostatın yol açtığı tıkanıklıkta prostat bezi yapısında yoğun olarak bulunan düz kas hücrelerinin de rol oynadığı bilinmektedir. Bu ilaçların etkisi bu düz kas hücreleri üzerine olmaktadır. Etkilerinin kısa sürede ortaya çıkması, küçük prostatlarda daha başarılı olması önemli noktalardır. Ancak klinik başarıları yüksek değildir ve kullanıldıkları sure içerisinde faydalı olurlar. Günümüzde en çok kullanılan 4 farklı grup ilaç bulunmaktadır. Bu ilaçların etkinlikleri farklı değildir. Bu ilaçların yan etkileri (Baş dönmesi, meni miktarında azalma, halsizlik vb ) farklıdır. Hastaya en uygun tedaviye bu yan etkiler göz önünde bulundurularak karar verilmelidir. herhangi bir yan etki görülmeyen hastalarda bu ilaclar yıllarca güvenle kullanılabilir. Sadece katarak ameliyatı geçirecek hastaların bu gruptaki ilaçları ameliyat öncesinde kesmeleri gerekir. Bu nedenle böyle bir ilacı kullandığınızı göz doktorunuza mutlaka bildiriniz.
Cerrahi tedaviler bilinen en etkin tedavi yöntemleri olarak yerlerini korumaktadırlar. Henüz hiç bir medikal tedavi ile cerrahiye eş değer sonuçlar elde edilebilmiş değildir.
Özellikle hem yüksek klinik başarısı, hem de yaygın olarak yapılabilmesi, kapalı bir yöntem olması ve tecrübeli ellede çok düşük komplikasyon oranlarına sahip olması nedenleriyle idrar borusu içerisinden özel aletlerle prostatta tıkanıklığa yol açan kesimlerin çok küçük parçalar halinde çıkartılması olarak tarif edebileceğimiz transüretral prostat rezeksiyonu (TUR-P) (Kapalı prostat ameliyatı) “altın standart” tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir (Şekil 4). Bugün tecrübeli ellerde TUR-P ile hastaların çoğunluğu ameliyat edilebilmekte ve açık prostat ameliyatı çok büyük prostatlarda olmak kaydıyla nadir olarak gerekli olmaktadır.
TUR-Prostatektominin avantajları:
Uzun dönemde en etkili tedavi yöntemidir
Patolojik inceleme için doku elde edilir
Ancak TUR-Prostektomi ameliyatından sonra hastaların 2-3 gün hastanede yatma gerekliliği, kanama riskinin olması, nadirde olsa cinsel fonksiyon bozukluğuna yol açabilmesi nedenleriyle son zamanlarda başta lazer olmak üzere birçok tedavi alternatifleri ortaya çıkmıştır.
TUR-Prostatektomide görülebilen bazı yan etkileri azaltmak için son dönemlerde Plasmakinetik-TUR-Prostatektomi yöntemi uygulanmaya başlanmıştır. Bu yöntemin en önemli avantajı ameliyat esnasında kullanılan yıkama sıvısı vücut için toksik olmadığından uzun sureli ameliyatlarda güvenle kullanılabilmesidir. Bu sayede günümüzde açık prostat ameliyatı olma gerekliliği önemli ölçüde azalmıştır. Prostatı 150 gramın altında olan hastalarda güvenle uygulanabilir. Etkinliği TUR-Prostatektomi ile aynıdır, bu yöntemin ereksiyonla ilgili yan etkisi yoktur.
Günümüzde Greenlight ve Holmium Lazer ile prostat operasyonları gerçekleştirilmektedir.
Greenlight Lazer Yöntemi
Lazer ışınlarının endoskopik yoldan prostata iletilmesiyle, büyümüş olan prostat dokusunun buharlaşmasını sağlayan bir tedavi yöntemidir. Bu lazer dalgasını bu kadar özel yapan ise kanda absorbe olmasıdır. Hücre düzeyinde hızlı emiliminden dolayı, büyümüş olan prostat dokusunu buharlaştırır ve prostatın etrafını saran ince alanı (1-2 mm derinliğinde) kanamayı engelleyerek onarır. Bu hastalarda da mesane sondası 24 saat süreyle kalmaktadır. Ancak bu yöntemde prostat kanseri araştırmasında önemli olan patolojik inceleme için doku elde edilmez. Ayrıca operasyon süresi kapalı prostat ameliyatına göre çok uzundur. 50 gramdan büyük prostatlarda kullanılması anestezi süresinin uzaması nedeni ile önerilmemektedir.
Greenlight operasyonunun sağladığı avantajlar:
Kapalı prostat ameliyatında Aspirin gibi kan sulandırıcıları kullanan hastaların ameliyattan önce bu ilaçları kesmeleri gerekir. Greenlight lazer cihazı ile prostatın buharlaştırılması işleminde bu tip ilaçların kesilmesine gerek yoktur.
Ameliyat sonrası hastanede yatış ve sondalı kalış süresinin çok kısa (1 gece) olması,
Ereksiyon sorununa yol açmaz. Greenlight lazer cihazı ile prostat buharlaştırılması işleminde sertleşme ile ilgili sinire zarar verilmez.
Holmium Lazer Yöntemi
Büyümüş olan prostat dokusu, aynen TUR-Prostatektomi’de olduğu gibi dış idrar kanalından özel aletlerle ulaşılarak ve Holmium Lazer adı verilen bir lazer enerjisi ile küçük parçalara ayrılarak vücut dışına alınır.
Holmium Lazer operasyonunun avantajları:
Kanama riski olmaması
Erkeklik gücü kaybı ve idrar kaçırma gibi istenmeyen yan etkilerden uzak olması,
Ameliyat sonrası hastanede yatış ve sondalı kalış süresinin çok kısa (1 gece) olması,
Ameliyat sonrası aktif hayata dönüş süresinin çok kısa (2-3 gün) olmasıdır.
Patolojik inceleme için doku elde edilmesidir
Ancak henüz hiçbir yöntem (lazer ameliyatları dahil) TUR-prostatektomi üzerinde başarı sağlayamamıştır. Sonuç olarak cerrahi tedavi bilinen en başarılı tedavi yöntemi olarak yerini korumaktadır. Amaç hastalığın komplikasyonları gelişmeden tedaviye başlanmasıdır. BPH tedavi edilmediği zaman tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, idrar yapamama, idrarda kanama ve en önemlisi de böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bu durumlarda medikal (ilaç) tedavi başarı sağlamamakta, cerrahi tedavi tek seçenek olarak kalmaktadır.
Önemli olan nokta bu ameliyatlarda sadece büyüyen dokuların alındığı, örneğin hastanın prostat kanseri riskinin değişmediği ve prostat kanseri taraması için yıllık takibinin devam etmesi gerektiğinin önerildiği unutulmamalıdır.
Sonuç olarak cerrahi tedavi hali hazırda Benign Prostat Hiperplazisi için en önemli tedavi yöntemi olarak yerini korumaktadır. Amaç hastalığın komplikasyonları gelişmeden tedavi seçeneğinin sunulmasıdır. BPH tedavi edilmediği zaman tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, hiç idrar yapamama, idrarda kanama ve en önemlisi de böbrek yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bu durumlarda medikal tedavinin yeri olmadığı kabul edilmekte, cerrahi tedavi tek seçenek olarak kalmaktadır. Ancak bu aşamadan sonra geri dönüş tam olmayabilir. Öte yandan mevcut şikayetlerin çok uzun zaman süreci içerisinde yavaş yavaş geliştiği ve hastalar tarafından yaşlılığın doğal bir seyri olarak kanıksanabileceği unutulmamalıdır. Dolayısıyla komplikasyonlar gelişmeden Benign Prostat Hiperplazisi ‘nde tedavi sağlayabilmek amacıyla söz edilen yakınmaları olanların veya belirli bir yaş üzerinde (40-50 yaş) olan her erkeğin zaten prostat kanseri taraması da önerildiğinden bir üroloji uzmanına başvurması uygun olarak düşünülebilir.